‘HIV Pozitif Olduğunu Gizledi, Kasten Öldürmeyle Suçlandı’Haberlerine İlişkin Duyurumuzdur.
Kamuoyu ve Medyanın Dikkatine!
‘HIV Pozitif Olduğunu Gizledi, Kasten Öldürmeyle Suçlandı’
Haberlerine İlişkin Duyurumuzdur
12 Aralık 2024 tarihinde medyada yer alan haberlerde(https://www.ntv.com.tr/turkiye/evlenmeden-once-hiv-pozitif-oldugunu-sakladi-kasten-oldurmeye-tesebbusten-dava-acildi,tWyPnhUbq0KvEx3BrOXcKA), İstanbul’da yaşayan E.K. isimli bir kişinin HIV pozitif olduğunu eşinden gizleyerek evlendiği ve bu durumun ortaya çıkmasının ardından “kasten öldürmeye teşebbüs” suçlamasıyla yargılandığı bildirildi. Bu olay, HIV ile yaşayan kişilerin sağlık durumlarını gizlemeleri durumunda hukuki ve toplumsal sonuçların nasıl şekillendiği konusunda önemli bir tartışma başlattı. Bu tür vakalar, hem kişisel haklar hem de halk sağlığı çerçevesinde etik ve hukuki sorular doğurmakta, aynı zamanda HIV ile yaşayan kişilere yönelik ayrımcılık ve damgalamayı körükleme riski taşımakta.
Öncelikle, HIV ile yaşayan kişilerin sağlık bilgileri, Hasta Hakları Yönetmeliği ve Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesi gereği gizlilik kapsamında koruma altında. Bu bilgiler, kişinin rızası olmadan üçüncü kişilerle paylaşılamaz. Ancak, HIV pozitif kişilerin sağlık durumlarını eşlerinden gizlemeleri, sağlıklarını riske attıkları kişiler açısından hukuki sorumluluk doğurabilir. Türk Ceza Kanunu’nun 86. ve 87. maddeleri, “kasten yaralama” veya “kasten öldürmeye teşebbüs” suçlarını düzenlemekte. Bulaş olması durumunda, kişiye bilerek ve isteyerek zarar verme kastının varlığı, hukuki değerlendirmede temel kriter olarak ele alınır. Bu kapsamda, kişinin bilerek ve isteyerek, zarar verme kastıyla önlem almaksızın riskli davranışlarda bulunması, cezai sorumluluk doğurabilir.
Bu bağlamda, “Belirlenemeyen = Bulaşmayan” (B=B) ilkesine dikkat çekmek önemli. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS) tarafından onaylanan bu bilimsel kanıta göre, HIV pozitif kişilerin tedaviyle viral yükleri belirlenemeyen seviyelere düştüğünde cinsel yolla bulaş mümkün değil. Bu bilimsel gerçek, ceza hukukundaki “kasten zarar verme” suçlamalarının yeniden değerlendirilmesini gerektirmekte. Bu kapsamda, viral yükü belirlenemeyen seviyede olan (B=B) ve dolayısıyla bulaş riski bulunmayan kişilerin yanı sıra, tarafların cinsellik paylaşımlarında karşılıklı korunma sorumluluğuna sahip olmaları temel bir ilke olduğundan, bireylerin sağlık durumlarını açıklamalarının hukuki bir zorunluluk olarak değerlendirilmemesi gerekir.
Önemle belirtilmelidir ki HIV, geçmişte ‘ölümcül’ bir enfeksiyon olarak görülse de, 1996’dan bu yana yaşanan tıbbi ilerlemeler sayesinde artık yönetilebilir bir kronik sağlık durumuna dönüştü. Modern antiretroviral tedaviler, HIV ile yaşayan kişilerin sağlıklı ve uzun bir yaşam sürmelerini sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda HIV’in bulaş riskini de tamamen ortadan kaldırmakta. Bu bilimsel gerçek, HIV ile yaşayan kişilerin karşılaştıkları damgalama ve ayrımcılıkla mücadelede temel bir farkındalık unsuru olmalı ve toplumun her kesimi tarafından içselleştirilmeli.
Medya organlarını etik ve sorumlu haberciliğe davet ediyoruz
Haberde bahsi geçen olayda, medyanın kullandığı dilin damgalayıcı ve korku yaratan ifadelerle yüklü olması dikkat çekiyor. HIV ile ilgili medyadaki haberlerde sıklıkla görülen bu dil, toplumda ayrımcılığı körükleyerek HIV ile yaşayanların insan haklarını ihlal eder nitelikte. Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesi kapsamında, sağlık durumu temelinde ayrımcılık yapılması yasak. Medyanın, HIV konusunda toplumsal farkındalığı artırıcı, bilimsel gerçeklere dayalı ve insan haklarına saygılı bir dil kullanması gerekir.
Medya organlarının, ortada tamamlanmış bir hukuki süreç yokken suçlayıcı ve yargısız infaz niteliğinde bir dil kullanmaları, masumiyet karinesini düzenleyen Anayasa’nın 38. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesiyle doğrudan çelişiyor. Özellikle toplumsal olarak damgalanma riski taşıyan gruplara yönelik haberlerde, ayrımcılık yasağını içeren Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesi ile Basın Kanunu’nun 3. ve 14. maddeleri çerçevesinde, kamuoyunu yanlış yönlendiren, önyargı oluşturan ve kişisel hakları ihlal eden haber dilinden kaçınılması yasal bir zorunluluk. Bu bağlamda, hukuki sürecin başlatılmış olması dahi tek başına suç isnadında bulunmayı haklı kılmaz ve basın özgürlüğünün sorumlu yayıncılık ilkeleriyle dengelenmesini gerektirir.
Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ndeki “Sağlık Haberciliği” bölümünde yer alan “Sansasyondan Kaçınma” ilkesi de bu konuda özel bir önem taşıyor. Sağlık haberlerinde sansasyon yaratacak dil ve içerikten kaçınılması, bireylerin özel hayatlarına saygı gösterilmesi ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi gazetecilik etiğinin temel gerekleri arasında yer alıyor. Bu doğrultuda, sağlıkla ilgili hassas konulara ilişkin haberlerde daha dikkatli, titiz ve tarafsız bir dil kullanılması; toplumsal önyargıyı artırıcı ve kişisel hakları zedeleyici söylemlerden uzak durulması, basın etiğinin ayrılmaz bir parçası.
Son olarak, HIV pozitif kişilerin iş, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim gibi temel haklarına yönelik ayrımcı uygulamalar, Anayasa’nın 10. ve İş Kanunu’nun 5. maddeleri gereği yasak. HIV statüsünün ayrımcılık veya cezai sorumluluk doğuracak bir etiket gibi sunulması, kişilik haklarını doğrudan ihlal eder ve ulusal ve uluslararası insan hakları normlarıyla çelişir.
Sonuç olarak, HIV ile yaşayan kişilerin insan haklarına uygun şekilde korunması, hukuki düzenlemelerin bilimsel veriler ve insan onuruna dayalı etik ilkeler ışığında güncellenmesiyle mümkün. Medyanın HIV ile ilgili haberlerde daha sorumlu, ayrımcı olmayan ve bilgilendirici bir dil kullanması, toplumsal farkındalığı artıracak ve damgalamayı azaltacak. Yargı makamlarının da B=B (Belirlenemeyen = Bulaşmayan) gibi bilimsel gerçekleri hukuki değerlendirmelerine dâhil etmesi, adaletin sağlanması adına hayati önem taşımakta.
HIV ile yaşayan kişilerin sağlık, eğitim ve çalışma gibi temel insan haklarına erişimde karşılaştıkları engellerin kaldırıldığı, damgalama ve ayrımcılığın sona erdiği bir toplumun inşasını temenni ediyoruz. Toplumun her kesiminde daha fazla farkındalık, empati ve hukuki düzenlemelerin güçlendirilmesiyle bu hedefe ulaşmak mümkün.
HIV ile yaşayan herkesin güvenli, onurlu ve eşit bir yaşam sürebildiği bir dünya umuduyla…
Pozitif-iz Derneği
0535 519 54 95
(Haftaiçi 12.00-19.00)
HIV ve AIDS Hakkında
HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü) tedavi alınmadığında, enfeksiyonlara karşı vücudun kendini savunma mekanizması olan bağışıklık sistemini etkileyen ve yetmezliğine sebep olan bir virüs. AIDS (Edinilmiş Bağışıklık Yetmezlik Sendromu) ise tedavi alınmadığı durumda HIV’in neden olduğu hastalıklar bütünü, yani bir klinik evre.
HIV ve AIDS birbirinden farklı iki kavram.
HIV pozitif kişiler tedavi aldıklarında, AIDS evresine hiçbir zaman gelmez, herkes kadar sağlıklı ve uzun bir yaşam sürdürebilirler. HIV pozitifler herkes gibi çalışabilir, evlenebilir, enfekte olmayan bebek sahibi olabilirler. Hekim kontrolünde bebeklerini emzirebilirler.
Comments