HIV İle İlgili Farkındalık Yolculuğum
Pozitif-İz’den telefonuma bir mesaj geldi. HIV ve AIDS konusunda oluşturduğum farkındalık ile ilgili bir yazı yazmamı rica ediyordu. HIV/AIDS farkındalığı... Ne yazacaktım? Bilgisayarımın başına oturdum. Yazmaya başladım ve kelimeler yetersiz, satırlar kuru kaldı. Artık tamamiyle içselleştirmiş, kendi parçam haline getirmiş olduğum farkındalığımı nasıl anlatacaktım? Bir hatırlamaydı bu... HIV’in sadece ve sadece bir virüs olduğunu bildiğimin, HIV ile yaşayanlara karşı ayrım yapmamamın, HIV ile yaşayan kişilerle nasıl tanıştığımın, ve hem tanışma öncesi hemde sonrasında yaşadığım deneyimlerimin, korkularımın ve kaygılarımın bir hatırlamasıydı bu. Yazıyı yazabilmek için kendi içimde bir yolculuğa çıkıyordum. Ve bu satırlarda sizinle bu içsel farkındalık yolculuğumu paylaşıyorum.
1987 yılıydı. İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde öğrenciydim. Patoloji hocamız, Melih Bey, derste bize belgesel bir film gösterdi. Filmde yeni çıkan bir hastalıktan bahsediliyordu: AIDS. Oturduğum yerde şaşkıncasına izliyordum filmi. Bu izlediğim hastalığın bende yarattığı korku daha sonra yıllarca sürecek bir kaygıya dönüşecekti. Ne var ki, insan öyle yada böyle, kendi korku ve kaygılarıyla bir şekilde karşılaşırmış hayatta, öyle değil mi?
Yıl 2004. Ankara. Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı (UNAIDS)da Türkiye sorumlusu olarak çalışmaya yeni başlamıştım. Çalışmamın ilk haftalarında, Cenevre’de bulunan üst düzey bir UNAIDS yetkilisinin, Türkiye’yi ziyaret edeceğini öğrendim. Türkiye’de düzenlenen bir Uluslararası AIDS konferansına davet edilmişti. Titizlikle, konferans öncesi, AIDS ile ilgili kimselerle görüşebilmesi için bir toplantı programı düzenliyordum. Alanda çalışan uzmanlara, HIV ile yaşayanlara ve derneklerine de ulaşmak istediğimi söylediğimde, bana gülümsediler. Böyle bir derneğin olmadığını, ancak tek bir kişinin yüzünü çekinmeden gösterdiğini ve onunla konferansta tanışabileceğimi söylediler. Hepimizin tanıdığı, AIDS’in tanınması için gönülden çabalayan, sessizlerin sesi olmak için emek veren Selahattin… Selahattin ile konferansta tanışabileceğim için çok heyecanlanmıştım. Selahattin’i de şimdi bu vesile ile saygı ve minnetle anıyorum.
Konferansta iken ‘Serap Hanım, gelin sizi Selahattin ile tanıştıralım,’ denildiğini duydum. Ve yüzümü döndüğümde Selahattin oradaydı. Elini bana uzatmıştı. O anda bir çok duygu tarafından bombardımana uğradığımı hissettim. HIV pozitif birisi ile tokalaşacaktım. HIV’in el sıkışarak bulaşmayacağını bilen ve alanda çalışan ben, birden geçmişten gelen ve asılsız olduğunu bildiğim ama engelleyemediğim duygular ile karşı karşıya kaldım. Bir taraftan güven, heyecan, profesyonellik ile elimi uzatıyor, diğer taraftan kaygı ve çekingenlikle olduğum yerde duruyordum. Ve birden derin bir nefes aldım. ‘Serap’ dedim kendi kendime, ‘eğer sen HIV’in el sıkışarak bulaşmayacağını bildiğin halde tokalaşmaktan çekinirsen, herkes çekinecektir. Bu kaygının asılsız olduğunu biliyorsun ve bunu kanıtla’… Ve dik durarak kaygımı yenmeyi seçti, ilerledim. Selahattin’in elini sıktım. Şimdi ise o an hissettiğim çelişkili duygularımı gülümseyerek hatırlıyorum…
Bu deneyimimden sonra, Kanada’da çalışmış olduğum psikoloji tahsilimin faydaları öne çıkmaya başladı. Türkiye’deki programda HIV ve AIDS alanında farkındalık oluşturmak, asılsız korku ve kaygıları yenmek için ne gerekiyorsa yapmaya başladım. Ama önce kendimden başlayacakmışım, tabii ki o an bilmiyordum. Bu benim için sanki adım adım bir ilerlemeydi. HIV ile yaşayan daha çok kişi ile tanıştıkça, daha çok deneyim edinmeye ve sanki daha çok uyanmaya başladım. Örneğin, bir doğum günü kutlaması sırasında, bir arkadaşım muma üflerken, kaygıyla düşünmem ve kendime hatırlatmam: ‘HIV mum üfleyerek, tükürükle bulaşmaz’. Veya günlük paylaşımlarımızda, HIV’in aynı tuvaleti kullanarak bulaşmayacağını bildiğim halde kendime bilinçli olarak hatırlatmam: ‘HIV, aynı tuvaleti kullanarak bulaşmaz’. Toplantılar esnasında kullandığımız çatal ve tabaklar, ve bunun gibi bir çok deneyim. Eşimin de bu süreçte gösterdiği farkındalığa ve desteğe yoğun bir minnet duyuyorum. Eşim ve ben bir gün HIV pozitif bir arkadaşımı evimize davet etmiştik. Bu destek ve dostane ortamda, arkadaşım bizim her zaman gösterdiğimiz olağan bir misafirperverlik deneyimi yaşadı. Çünkü artık bu virüsün hangi yollarla bulaşacağı bilgisini içselleştirmiştim ve tüm kaygılarım yok olmuştu. Bu virüse karşı diğer virüsler gibi olması gereken tepkiyi veriyordum ve insanların HIV pozitif yada HIV negatif olması benim için bir ayrımcılık sebebi oluşturmuyordu.
HIV ile yaşayanlarla olan yaşam deneyimlerim, hayatıma yüksek düzeyde bir farkındalık katarken, aynı zamanda görev yaparken ki savunuculuk ve sorumluluk duygularımı da bambaşka bir düzeye getirdi. Toplumda gözlemlediğim ayrımcılık ve korkunun ne kadar asılsız olduğunu hiç durmadan anlatmak istiyordum ve değişik ortamlarda HIV/AIDS konusunda farkındalık yaratıyordum. HIV ile yaşayanların deneyimledikleri zorlukları kalpten görüyor ve hissediyordum. O yüzdende sanıyorum birlikte çok kolaylıkla çalıştık. Çünkü biz kalpten konuşarak ve kalpten dinleyerek bir yaşam dilimini paylaşıyorduk. Çok değerli bir yaşam.
Bu deneyimlerden sonra HIV ile olan farkındalığımı kısaca nasıl anlatabilirim? Tek söyleyeceğim, deneyimlerime ve farkındalığıma minnet doluyum. Güven alanında HIV pozitif ve negatif ayrımı yapmadan birlikte var olup, tüm deneyimlerimizi doyasıya paylaştığımız, profesyonel ilişkiyi kalpten kurmayı başardığımız, birbirimizi severek ve saygı duyarak çalıştığımız ve ortak geçirdiğimiz zamanlardan doyasıya zevk aldığımız için, tüm beraber çalıştığım arkadaşlarıma ve paylaştığımız zamana minnet doluyum. Şu bir gerçek ki, HIV pozitif yada negatif ayrımı yapmadan zihnimin kapılarını araladığımda, hayatım değişti. Ve gördüm ki, kaygılardan arınmak, ayrım yapmamak, insanın iç dünyasını genişletiyor ve zenginleştiriyor. Ve ben, zengin bir yaşam kurmayı seçiyorum.
Bu farkındalık yolculuğu paylaşımımı, Kanada’da Simon Fraser Üniversitesi’nde psikoloji çalışırken, çok değerli bir hocamın söylediği bir söz ile bitirmek istiyorum: “Zihin paraşüt gibidir. En iyi çalıştığı an, tamamen açık olduğu zamandır.”
Farkındalık ve onun yaşama getirebileceği zenginlikleri daha çok yaşayabilmek dileğiyle…
Serap Aşar Brown Diş Hekimi, M.Sc.
2004-2007 yıllarında UNAIDS Türkiye Sorumlusu ve Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Program Yöneticisi 28 Mart 2017
Hozzászólások