Artık Korkmadığımı Fark Ettim
Ben Ebru. 27 yaşında vegan, queer ve psikoloğum. Yaklaşık dört sene önce HIV tanısı aldım. Önce hayatımın nasıl başıma yıkıldığını ve sonra o başıma yıkılanlardan tekrar inşa ettiğim çok daha güçlü ve hiç olmadığı kadar aşk dolu bir hayatı anlatacağım size.
Her şeyden önce tanı ve tedavi sürecimin nasıl başladığından bahsetmek istiyorum. Rutin olarak gittiğim bir smear testinin ardından kadın hastalıkları doktorum bazı normal dışı sonuçlar gördüğünü ve ayrıntılı inceleme için biyopsi işlemi uygulanması gerektiğini belirtti. Biyopsi için öncelikle çeşitli tahlillerle anesteziye uygun olup olmadığınıza bakılması gerekiyor. Ben de böylelikle kan vererek HIV serüvenimi başlatmış oldum. Elimde sonuçlarımla bir onay imzası için anestezi uzmanına gittiğimde o odanın böyle üstüme yıkılacağını hiç ummuyordum tabii. Karşımdaki uzman kişi yüzüme bakmadan ya da daha doğrusu bakamadan bazı testlerin pozitif olduğunu ve tekrarlanması gerektiğini belirtti. Neymiş ki bu testler dediğimde bir hepatit türü cevabını aldım. Tekrar ısrarla hangi tür hepatit diye direttiğimde sessizce “HIV” dedi. Açıkçası ilk tanıyı duyduğum anla ilgili en bariz hatırladığım şey bu tanının beni ne kadar şok ettiği değil karşımdaki anestezi doktorunun kafasını eğip çekingen tavırlarla “HIV” dediği andır. Sanki ‘üç günlük ömrün kaldı’ dermiş gibi bir çekingenlik. Şuan dönüp baktığımda bir doktor nasıl bu tanıyı hala 80lerden kalma bir tavırla açıklar diye soruyorum kendime.
Ardından tahliller, tahliller ve milyonlarca tahliller. Ardından HIV pozitif olduğum doğrulandı (40 gün kadar sürmüştü bu doğrulama süreci). Korkuyla geçen bekleme sürecinde dernekleri ve bazı yakın arkadaşlarımı sık sık arayarak anestezi doktorunun bana yansıttığı “kötü virüs’ önyargılarından sıyrılmaya ve bedenime bir zararı dokunmadan benimle yaşayacak olan ‘’kendi halinde HIV’’i tanımaya başlıyordum. İlaca başlamam ise 4 ay kadar sürdü. Çünkü her doktora gittiğimde “ay şu tahlili unutmuşuz” diye yeni bir tahlil istiyordu. Bu sırada ertelediğim biyopsiyi de artık olmam gerekiyordu. Çünkü bir yandan da aslında her şeyden önce doktora gitme nedenim olan rahim ağzı kanseri gibi bir risk vardı.
Ameliyathaneye girdim ve buz gibi tutulan ameliyathanede çıplak şekilde bir önlük giydirildim. O şekilde herkesin operasyonu bitene kadar bekletildim. Çünkü HIV pozitifseniz, yani anestezi kâğıdınızda dev harflerle ‘HIV’ yazıyorsa o koltuğa en son sizin oturmanız gerekebiliyor (Tabii ki bu bir hak ihlaliydi ve aslında böyle bir zorunluluk yok. Herkes sağlık hizmetlerinden eşit bir biçimde faydalanma hakkına sahiptir ve sağlık personelleri herkese aynı hijyen prosedürlerini uygulamalıdır. Ancak o günlerde yeni tanı aldığım için prosedürleri bilmiyordum ve bugünkü kadar dişli değildim tabii). Biyopsi ardından henüz ilaca başlamamış olmam ve bağışıklığımın oldukça düşük olması nedeniyle (yani CD4 değerlerim 200’ün altındaydı o dönem) o soğuk ortamda üşüttüğüm için günlerce evde hasta yattım. Sürekli kustum ve ayağa kalkamadım. Tuvalet ve yatak arasında gidip geliyordum. Bir şey yemiyordum ve zaten 2 ayda 12 kilo vermiştim. Acile gittiğimde tansiyonum 5’e 3 gibi rakamlar çıkıyordu ancak o halde eve gönderiliyordum ve bazı doktorların bana sorduğu şey “bunu nasıl kaptın ki merak ettim”di. (‘kapmak’ kelimesi önyargıları körükleyen bir ifadedir.) Evet tansiyon ölçümünde çıkan 5’e 3 değerlerle eve gönderildim. Ve evet en sık aldığım soru “bunu hangi yolla ‘kaptın’?” oldu. Ve evet sağlık personelleri, doktorlar soruyordu bu soruyu.
Maalesef bu süreçte sağlık personelleri HIV’i yeteri kadar bilmediği için canınızı sıkabiliyor. HIV için gittiğim rutin bir kontrolde benden kan alan hemşire ‘’ne hastalığın var da bu kadar tüp kan istemişler senden’’ diye sordu. Ben de HIV pozitif olduğumu söyledim. Sonra bunu ona önceden söylemem gerektiğinden bahsetti ve oldukça sert bir tepki verdi. Ancak bunu yaşadığımda artık ilaca başlamış ve HIV’i çok iyi tanıyan biriydim. Hatta insanlara haddini bildirmek için böyle önyargılı tavırlarını yansıtmalarını bile istiyordum. Hemşireye ilaca başladığım için şuan değerlerimin zaten negatif olduğundan ve hastaneye vücudundaki HIV veya diğer enfeksiyonların varlığından habersiz binlerce insan gelip gittiğinden, herkese eşit hijyenik koşulları yaratması gerekenin sağlık personelleri olduğundan bahsettim. Yani bu süreçte danışmanlık alması gereken kişi siz olsanız da sağlık personelleri dahil pek çok kişiye sürekli HIV’in ne olduğunu anlatan siz olabiliyorsunuz.
Buraya kadar çok karamsar bir tablo çizmiş olabilirim. Gerçekten de benim için tanı aldığım ilk aylar siyah beyaz bir Lynch filmi iç sıkıcılığındaydı. Tanı aldığım gün hastaneden çıkıp yollarda ağlayarak önce gidip bir şişe alkol, ardından vegan olmama rağmen bir poşet çikolata ve yıllar önce bırakmama rağmen bir paket sigara aldım. Odama kapanıp alkol, çikolata ve hüngür hüngür ağlamayla geçti bir iki ay. Dahil olduğum camia gereği her ne kadar HIV/AIDS anlatılarıyla vs. karşılaşıyor olsam da o güne kadar görmezden gelmiştim bir şekilde. Kendime çok uzak sanıyordum -ki bunda HIV’in insanlar tarafından çok gizli saklı yaşanmasının büyük bir etkisi var-. Damgalanma korkusuyla kimse bu tanıyı açıkça yaşayamıyor neredeyse. Fiziksel olarak hiçbir zararı olmayan bu virüs toplum tarafından doğru tanınmıyor ne yazık ki. Cinsellikle birlikte anılmıyor olsaydı ve insanlar bunu rahatça konuşabilseydi belki de grip gibi rahatlıkla söz edebiliyor olurduk şuan. Durum böyle olunca ben de asla gündem etmemişim HIV’i. Zaten yaşadığım çok zorlu bir sürecin ardından bir de bu tanıyı almış olmam beni bir anda yıkıma uğrattı.
Zamanla HIV’in aslında kolaylıkla yaşanan bir durum olduğunu ve hiçbir zaman AIDS evresine ulaşmayacağımı öğrendikçe toparlamaya başladım. Aldığım bilgileri içselleştirmem ve tamamen kabullenmem yaklaşık 5-6 ayımı aldı. Bu kabullenmenin ardından eskisinden daha güçlü bir şekilde ortaya çıktım. Birçok insanın aksine çevremden aldığım tepkiler açısından son derece avantajlıydım diyebilirim. Yakın çevreme seçtiğim insanlar zaten her türlü cinsel kimlik ve yönelimi tanıyan, önyargılarıyla mücadele eden ve çeşitli alanlarda aktivizm yürüten insanlar oldukları için hiçbir şekilde yargılanmadım. Tabii ki ilk duyduğunda yutkunanlar, öleceğimi sandığı için ne diyeceğini bilemeyenler ve üzülenler oldu. Bir çok kez kendimi insanları teselli ederken buluyordum. Destek konusuna gelirsek kendi açımdan şunu söylemeliyim: İlk başlarda hiçbir destek yeterli olmuyor! Yani evet herkes elinden geldiğince ilgilense de yalnız hissediyorsunuz. Beni en çok rahatlatan şey Pozitif-iz Derneği’nin etkinliğine gidip, ortak hikâyemiz olan HIV’i bir çok insanla paylaşmak ve akran deneyimlerini dinlemek olmuştu. Yani eğer yeni tanı alan bir kişiyseniz diğer tanı almış insanlarla bol bol bir araya gelip bu süreci paylaşmanızı öneririm. Paylaştıkça ve farklı hikayeler dinledikçe yalnız olmadığınızı ve panik dolu ilk günler geçtiğinde aslında eskisi gibi ve hatta daha da kaliteli bir yaşam sürebileceğinizi görmüş oluyorsunuz. Bunları söylüyorum çünkü HIV tanısı almadan önce yaşam şeklime ve bedenime pek özen göstermezken artık daha sağlıklı besleniyor, spor yapıyor ve kendime çok daha iyi bakıyorum. Bedenime yöneldikçe onu daha çok sevdiğimi ve değer verdiğimi hissetmeye başladım.
Zorlu geçen tanı sürecimin ardından her şeyi neredeyse atlatmıştım ancak insanların HIV pozitif olduğumu duymasından korkuyordum. Zaten HIV’in en can sıkıcı yanı toplumsal önyargılarla yoğrulmuş olmasıydı. Doktorlar sürekli “aman kimseye söyleme, insanlar çok acımasız”ı hatırlatıyordu bana. Ben de sanki pozitif olduğum duyulmuş ve birileri sürekli bunu başkalarına anlatıyor, arkamdan konuşuyorlar gibi paranoyalar yaşıyordum. Sonra bu korkular nedeniyle intihar eden ya da hastalığı duyulur diye tedavi almayı reddedip öleceği günü bekleyen insanları duydukça ipleri elime almak ve bu konudaki önyargıları ortadan kaldırmak için biraz ben de çabalamak istedim.
İnsanların duymasından inanılmaz korkarken bir anda kendimi İnstagram’da hikâye hazırlarken buldum. Herkese HIV pozitif olduğumu duyurdum ve tüm tanı ve tedavi süreçlerimi paylaşmaya başladım. Beni en çok güçlendiren bu paylaşımlar oldu. O ilk hikayeyi yazarken tir tir titriyordum ve gelecek olan tepkilerden korkuyordum ama paylaştığım anda artık korkmadığımı fark ettim. Artık HIV’in beni yönetemeyeceğini daha fazla hissettim. Duymasından çekindiğim onlarca insandan da hiç ummadığım ve çok destekleyici dönüşler aldım. Bunların arasında HIV pozitif olduğunu ancak kimseyle paylaşmadıklarını belirten arkadaşlarım da vardı. Yani paylaştıkça daha çok güçlendim ve kendimi daha çok sevdim. Tanı almadan önce daha yoğun olan anksiyete düzeyim azalmıştı. Ben hiç kimseyle yakınlaşamayacağımı düşünürken “canım hangi yüzyılda yaşıyoruz, prezervatif diye bir şey icat edildi” diyen ve bu konuda hiçbir önyargısı olmayan birçok insan olduğunu gördüm. Genellikle insanların ilk verdikleri tepkinin düşündüğümün aksine korku değil merak olduğunu gördüm. Sürekli birilerine HIV’i anlattım ve anlattıkça ben de daha fazla öğrendim. Artık HIV de yaşadığım diğer her şey gibi benim bir anım ve bir parçamdı. Yaşamıma etki eden ve yön veren milyonlarca molekülden biriydi. Eskiden sevmediğim dişlerim, kısa bulduğum için hoşlanmadığım boyum gibi artık onu da seviyorum. Çünkü yaptığım seçimler ve seçemediğim ama bana dahil olan binlerce şey beni BEN yaptı.
Kendimi yeniden sevmeye başladığım bu süreçte ileride partnerim olacak biriyle de yakınlaşmaya başladım. Bana hiçbir zaman anlatmak istediğimden fazlasını sormadı ve sürecimi benim için daha da normalleştirdi. Ardından birlikte yaşamaya başladık ve benim daha sağlıklı olabilmem için kendi yaşam tarzını da değiştirdi ve hatta destekte sınır tanımayarak ensesine HIV’in sembolü olan kırmızı kurdele dövmesi yaptırdı. Bir süre beraber yaşadıktan sonra evlendik ve hatta bu yolculukta bize eşlik edecek bir bebek için doktorumuzun danışmanlığında sürece başladık. Diğer tüm anneler süreci nasıl yürütüyorsa ben de aynı şekilde yürütüyorum. Ne eksik ne de kusurlu bir anneyim ve de eksik bir partner. Yani HIV pozitif kişilerin de HIV negatif kişilerle ilişkileri ve hatta çocukları olabilir. Başlarda imkânsız gözükse de zamanla aşkın ve anlayışın önyargıları yıkabildiğini, sevginin iyileştiriciliğini görüyorsunuz.
Bunların ötesinde tabii ki nadiren yakın olmadığım insanlardan berbat tepkiler aldım ama zamanla onları görmezden gelmeyi öğrendim. Bu tepkilerini şahsıma değil İncir Reçeli’nden duydukları ve hiç tanımadıkları bir enfeksiyona verdikleri tepkiler olarak görüyorum. Bu tepkileri görmemek için kendinizi sevmeniz ve tanımanız gerekiyor. Bunu yaptığınızda dışarıdakilerin size yönlendirdiği kimlikleri veya yargıları alıp üstünüze giymekten vazgeçiyorsunuz. Her kişinin ve özellikle HIV ile yaşayan kişilerin kendilerini çok fazla sevmesini istiyorum.
Yıllarca HIV ile yaşayıp hala kabullenemeyen ve kendini suçlayan birçok insan tanıdım bu süreçte. HIV bizi tanımlayamaz. Biz tek bir şey değiliz. Milyonlarca parçamızdan ve anımızdan sadece bir tanesinin hayatımızı esir almasına izin veremeyiz. Kendimizi yarasıyla beresiyle seveceğimiz, daha fazla örgütlenip sesimizi duyuracağımız günler görmek ümidiyle.
Ebru,
16 Şubat 2022
Ebrucuğum hikayeni okudum ve düşünce yapını takdir ettim. Şu anda ben de bir HPV enfeksiyonu sürecindeyim en sağlıklı şekilde atlatmaya çalışıyorum :).